34,3218$% -0.19
36,6331€% -0.67
44,2212£% -0.57
2.890,61%-2,61
2.618,92%-2,45
9.276,78%1,00
27 Ocak 2025 Pazartesi
Malum Bolu’daki otel yangınından sonra, ortalıkta ve ekranlarda ahkâm kesen kesene…
Medyada ve ekranlarda ‘bilen kişilik’ taslayanlardan -iş güvenliği uzmanlarının dışında- hiçbirinin ilgili mevzuat olan 6331 sayılı iş sağlığı ve güvenliği kanunu ve onlarca yönetmelik hakkında bilgi sahibi olduğuna rastlayamadık.
Adeta ‘ekran gören’ konuşuyor.
Her şeyden önce, yangın faciasının meydana geldiği Bolu’daki Grand Kartal Otel, az tehlikeli sınıfta olmasına rağmen, 50 ve üzeri çalışanı olan işyerlerinden olduğundan, iş sağlığı ve güvenliği hizmeti alma zorunluluğu olan bir işyeridir. (Çalışan sayısı 50’nin altında olan az tehlikeli sınıftaki işyerlerini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 31 Aralık 2024’e kadar iş sağlığı ve güvenliği hizmetini almakta, geçici olarak muaf bırakmıştı.) Fakat, kazadan sonra görüldü ki, söz konusu otel – zorunlu olmasına rağmen- iş güvenliği hizmeti almamış yani iş güvenliği uzmanı çalıştırmamış.
Dolayısıyla görülmektedir ki kaza anına kadar; ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ne de her açıdan burayı denetlemekle yükümlü olan Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu işyerine herhangi bir müeyyide uygulamış.
Yani yetkili kurumlardan hiç biri buraya; ”Neden iş sağlığı ve güvenliği hizmeti almıyorsunuz? Nerede iş güvenliği uzmanınız? Nerede risk değerlendirmeniz? Nerede acil durum planınız? Nerede yapmış olduğunuz acil durum tatbikat tutanağınız? Çalışanlarınıza iş sağlığı ve güvenliği temel eğitimi aldırdınız mı? diye sormamış ya da soramamış.
Otel, iş güvenliği uzmanı çalıştırmadığı halde (masraftan kaçınmış, ki bu masraf söz konusu otel için devede kulak bile değildir.), başta A Haber olmak üzere birçok medya kuruluşu ve sosyal medya kaynakları, suçun hepsini iş güvenliği uzmanına yüklediler. (Ortada görevlendirilen, atanan ya da çalışan herhangi bir iş güvenliği uzmanı yok!)
Nasıl buldular bir tane uzman? Otel sahibinin Antalya’daki bir iş yerinin iş güvenliği uzmanını, (Hayret! burada iş güvenliği hizmeti alıyorlarmış.) Bolu’daki otelde görevliymiş gibi, adeta “vur abalıya” denilerek gözaltına aldılar. Ne alaka?
Kaldı ki, herhangi bir işyerine atanan, yani orada çalışan iş güvenliği uzmanının yönetmeliğe göre görevi; işverene/vekiline rehberlik yapmaktadır. İş güvenliği uzmanını önerdiği önlemleri yapmakla yükümlü olan ise, işveren ya da işveren vekilidir.
Şöyle bir örnek verelim: Eğer bu iş yerinde çalıştırılan bir iş güvenliği uzmanı olsaydı ve yangınla ilgili olarak alınması gereken bütün önlemleri önceden işverene raporlamış olsaydı, makul bir süreden sonra, bu önlemler alınmadığı için, bakanlığa bildirim yapmış olmasına rağmen, işveren hala bu tedbirleri almadığı bir anda bu yangın çıkmış olsaydı, yine iş güvenliği uzmanı kusurlu olmazdı. Hiçbir raporlama yapmayıp bakanlığa bildirim yapmamış olması durumunda kusurlu çıkabilirdi.
Velhasıl; çalışan, kendi güvenliğini önemsemedikçe, işveren, iş güvenliği için oluşan cüzî gidere “fûzûlu masraf” gözüyle bakmaya devam ettikçe, “Acil çıkış kapılarını neden kilitliyorsunuz? Sürekli açık olmalıdır, itildiğinde açılmalıdır.” dediğimizde, özel okul yetkilisi, “Çocuklar dışarı çıkmasın diye kapatıyoruz.” dediği müddetçe, (Kahramanmaraş’ta, özel bir okulu, iş güvenliği yönünden denetlediğimde, yetkili böyle demişti) devlet, yapması gereken kontrollerini düzgün yapmadıkça, denetleyen (iş güvenliği uzmanı), ücretini denetlenenden (işveren) almak zorunda bırakıldığı sürece; yüksekte çalışanın düşmesi durumunda, bu kişiyi havada yakalayıp kucağında yere indirecek olan kişi, iş güvenliği uzmanı değildir.
Ramazan AYDIN – Kahramanmaraş (27.01.2025)
Asrın Felaketi üzerinden yaklaşık bir buçuk sene geçti. Binalarının/evlerinin yaklaşık üçte birinin yıkıldığı, insanlarından binlercesinin bir anda Allah’ın rahmetine kavuştuğu, on binlerce kişinin en yakınlarının yasını tutmaya devam ettiği, binlerce hanenin cenaze evi olduğu, neredeyse yaşama dair hatıraların buharlaştığı şehir Kahramanmaraş için; “Nasıl?”, “Toparlandı mı?”, “Hayat normale döndü mü?”, “Yaralarını sardı mı?”, “Ticaret canlanmaya başladı mı?” diye soruyorlar.
Yarayı sarsan dahi, gidenleri nasıl getireceksiniz ki hayat normale dönsün? Öyle kolay mı en derin yaraları sarmak? Öyle kolay mı sevdiklerini bu kısacık zaman zarfında unutuvermek? Öyle kolay mı, bir felaketle aile fertlerinin hepsini birden kaybetmenin hüznüne dayanabilmek, acısına katlanabilmek? Öyle mümkün mü, “Evet atlattık, iyiyiz, toparlandık, yaralarımızı sardık.” diyebilmek?
İnsanlarının; yaralarını eliyle bastırıp hayatta kalmaya devam ettiği Kahramanmaraş’ta eski hayatlara dair bir şey kalmadı. A’dan Z’ye ne değişmedi ki? Dünyalarını değiştirenlerin yanı sıra; birçoğunun yaşam alanı da değişti. Bu değişen yaşam alanlarının büyük bir kısmını, ne yazık ki, hala; kışın donduran, yazın yakan konteyner denilen “metal evler” tutmakta.
Hala birçok kişi ‘Devlet ev yapacak.’ ümidi ve hayaliyle bu metal evlerde hayat sürdürmeye devam ediyor. Bin bir zorluk ve eziyetle….
Kimi, yedi sülalesinin yurdu olan bu şehrin dışına çıktı, kimi de (depremle birlikte merhamet ve vicdanı da yok olan ev sahiplerinin de marifetiyle!) yakınlarıyla, aile büyükleriyle birleştirmek zorunda kaldı yuvasını, yaşam alanını.
Şehir harap, şehir virane, şehirde yaşamak çile.
İkamet edenler ve etmek zorunda kalanlarda kalpler kırık.
İnsanlar çaresiz.
“Bir yıl içerisinde konutlar yapılacak, bütün depremzedeler evlerine kavuşacak, hiç kimse dışarıda, aç ve açıkta bırakılmayacak, devlet bütün imkânlarını seferber edecek, devlet her zamana vatandaşının yanında olacak, vs.” nutukları hala havada.
Çünkü hala ağır hasarlı binaların bile bir kısmı hayalet gibi yerinde duruyor, mahkemelik olduğundan da olabilir, yıkılmayı beklemekte. Orta hasarlıların bir kısmı hala, tasarım projesini beklemeye mahkûm edildiğinden, “Yapılacak mı?”, “Yıkılacak mı?” bilinmezliğiyle bulunduğu yerden “etrafını seyretmekte.” Bu tür binaların hak sahipleri bir muammanın içerisinde, arayışta.
“Rezerv alanlar”, “uygun olmayan alanlar”, “yerinde dönüşüm” vs. karar vericilerin gündeminde düşmüyor.
Vatandaş ise, mağduriyetinin ne kadar daha süreceğini ve hala nasıl ve hangi şartlarla “hak sahibi” olacağını tam olarak bilmiyor.
Kafalar karışık deprem diyarında.
Malatya mı öyle değil?
Adıyaman’da mı kalpler kırık değil?
Hatay mı unuttu?
Asla…
Kahramanmaraş siyasetinde, her seçim döneminde, adaylara dair alışılagelen “tepeden konma” geleneğine rağmen Ak Parti; 31 Mart Yerel Seçimlerinde, Büyükşehir Belediye Başkanlığı için, partinin kuruluşundan bu yana yerelde ildeki tüm yönetim kadrolarında görev alarak hizmet etmiş olan, halk tarafından birçok konuda samimiyetine güvenilen, vatandaşın nazarında profili oldukça yüksek, isabetli bir aday çıkarıldı: Av. Fırat Görgel.
Seçimden dört hafta önce, M.Akif Ersoy Kültür Merkezi’ndeki proje tanıtım toplantısında, “Toplam değeri 23 milyar TL” dediği onlarca projesinin içinde
-elbette diğerleri de önemli ve kıymetliydi- bir tanesine pürdikkat kesildim.
Kahramanray… raylı ulaşım.
Beş yıllık görev süresinde şehri raylı ulaşımla tanıştıracağı vaadini şöyle dile getirdi Başkan Görgel:
“Kahramanray’ projesini bu dönemde yapacağız. Bu şehrin hafif raylı taşıma sistemi ile tanışmasını istiyoruz. Etap etap yapacağız. Bizler başlamış oluruz, bizden sonra gelecek belediye başkanlarımız da şehrin her tarafını hafif raylı sistemle sarmış olur. Üniversiteden otogara, otogardan Necip Fazıl Hastanesi’ne etap etap geliştireceğimiz ‘Kahramanray’ projesini bu dönem gerçekleştireceğiz.”
Dikkat ederseniz sayın Görgel, vaatlerinde son derece ölçülü bir üslup kullanıyor. Yani beş yıla sığmayacak bir proje için; “bu dönem yapacağız, edeceğiz” demiyor, devamının kendinden sonraki döneme sarkabileceğini açıkça dile getiriyor.
Başkanın büyük bir heyecanla anlattığı ‘Kahramanray’ı dinlerken, 2011 yılında dönemin belediye başkanı Sayın Mustafa Poyraz’ın raylı ulaşımla ilgili söyledikleri, ister istemez, gözümün önünde bir şerit gibi geçiverdi.
Ekim 2011’de Sayın Poyraz, 1.Uluslararası Karakucak ve Kısa Şalvar Güreş Sempozyumu ve Festivali öncesi düzenlediği basın toplantısı vesilesiyle, gündeme gelen bu konuyla ilgili çok karamsar ve şevk kırıcı ifadeler kullanmıştı.
Neler mi demişti?
Efendim, Kahramanmaraş için, toplu taşımada raylı ulaşım sistemi hikâyeymiş. Çünkü eğer raylı hat döşenirse, mevcut yollar çok daralacakmış ve orta refüj namına hiçbir şey kalmayacakmış. Ayrıca bizde eğimi yüksek olan yerlerimiz çokmuş. Raylı hat ulaşımını faaliyete geçiren şehirlerden, mesela Gaziantep, bundan dolayı zarar ediyormuş falan. Tam bu sırada Başkan Bey’e sormuştum; “Yer altında neden düşünülmüyor? Raylı ulaşımın esaslısı, metro şeklinde yer altında olur. Bunu, neden hedeflemiyorsunuz?” Başkan’ın cevabı: “Buna çok para lazım, o kadar bütçemiz yok. Ankara Büyükşehir Belediyesi bile, metroyla baş edemeyince, bakanlığa devretmek zorunda kaldı. Raylı ulaşımda sadece Konya zarar etmiyor.” şeklinde olmuştu.
Ya toplantıda Başkan’ın sağ yanında oturan Başkan Yardımcısı Sayın Cevdet Kabakçı bu konuda, Sayın Poyraz’ın söylediklerini teyit edercesine, neler demişti biliyor musunuz?
Kabakçı, şöyle demişti: “Ben bir örnek vereyim arkadaşlar. Eskişehir raylı ulaşım yetkilileriyle görüştüm. Aylık 500 milyon TL personel ve işletme gideri varmış. Zarar ediyormuş. Kaldı ki günlük yolcu kapasitesi, bizimkinin birkaç katı. Bizde, şayet gerçekleşirse, raylı ulaşım aracını kullanacak günlük yolcu sayımız 20 bindir. Bu kadar az yolcuyla, böyle bir işletmeyi nasıl çalıştırırız? Bize, sistem hazır kurulsa bile, biz kapısına kilit vurmak zorunda kalırız.”
Demem o ki: 13 yıl önceki yöneticilerin öngörüsü ve ufku biraz geniş olsaydı, belki de şu an, büyük bir heyecan ve motivasyonla göreve başlamış olan Başkan Sayın Görgel, Kahramanray’ı hayal etmeyecek, son etaplarını yapıyor olacaktı.
Belki de raylı ulaşımı kullanıyor olacaktık.
Nereden nereye…
Türkoğlu’nda sordum: Belediye başkanından memnun musunuz?
Esnaf: Çalışıyor, belediye binasına kendi evimiz gibi girip çıkıyoruz.
Öğrenci velisi: Allah razı olsun çocuğumuz için evimize çalışma masası gönderdi. Ayrıca; mahallelere parklar, oyun alanları, yeşil alanlar yapıldı.
Köylü: Sağ olsun, köyümüzün tüm yolları kilitli taşlarla döşendi.
İnşaatçı: Türkoğlu’nda gelmiş geçmiş en çalışkan başkan.
Siyasetin nabzını çok yakından yoklayan gazeteci meslektaşlarım: Başkan bir arı gibi çalışıyor. Keşke herkes onun gibi gayretli olsa. Vizyonuyla, Türkoğlu, çok yakında metropol ilçe olabilir.
Evet, hakkında memnuniyetler dile getirilen kişi; 2014’ten bu yana Türkoğlu Belediye Başkanlığını yürüten Osman Okumuş’tan başkası değildi.
Muhtelif kesimlerden bu cevapları art arda aldıktan sonra; “arabayı şöyle bir sağa çekip” zaman tünelinden bir yolculuk yapıp yaklaşık 13 yıl geriye doğru gittim.
2010 yılının yaz aylarıydı. O zaman Beyoğlu Belde Belediye Başkanı olan Osman Okumuş, bir başka belde belediye başkanı ve bir kurum müdürüyle birlikte, -başkanın davetiyle- nezih ve küçük bir grup olarak Bababurun Kalesi’nde bir aradaydık. Milli Mücadele Savaşı’nda; düşman takviye kuvvetlerinin önünün kesildiği, Türkoğlu ve Maraş’a girmesinin engellendiği kaledeydik. Kalenin restorasyon çalışmaları ve çevresindeki mesire alanı da zaten yine başkan Okumuş’un eserleri arasında.
Gayet hazırlıklı gelen Osman Başkan, hoş bir sohbetten sonra, yardım etmemize ihtiyaç duymadan mangalın başına geçti. Israrlarımıza rağmen “Mangal benim işim, siz yiyeceksiniz.” dedi. Doğrusunu isterseniz Başkan “şiş kebap” konusunda da pek mahirmiş. Bu vesileyle onu da öğrenme fırsatımız oldu. Eh… öyleyse, bize de bekleyip pişenden “nasiplenmek” kalmıştı. Başkan “mangalın dumanını attırdıkça” bizler de “görevimizi” yapmak için sabırsızlanıyorduk.
Gözümüzü mangaldan ayıramazken, bir de ne görelim? Başkan; her bir elinde 8-10 adet pişmiş şiş, etrafa bakınıp biraz uzağımızda, parkın diğer köşesinde oynayan çocukları çağırmaz mı?: “Çocuklar, gelin bakim, gelin et yiyin.” Çocuklar oyunu bırakıp bize doğru baktılar. Osman Başkan yanımdan sesleniyordu. Geldiler. Osman Başkan, elleriyle mükemmel bir ustalıkla pişirdiği etleri çocuklara verdi. “Afiyet olsun, bir güzel yiyin bakim, aferin.” dedikçe çocuklar, özenle yapılmış kebapları “bi güzel” yediler. Başkan bize dönüp “Şimdi sıra sizde, önce çocuklar.” dedi. O dünya tatlısı çocuklar hoplaya zıplaya tekrar oyun alanlarına dönerken bize “Bugünün çocukları, yarının büyükleri. Onlara bakmayacağız da, kime hizmet edeceğiz.” dedi. Tabi ki bize de orada; başkanın bu ulvi ve örnek davranışını ancak alkışlamak kalmıştı.
Bunca zamana rağmen, bu çok özel hatıra, hafızamda silinmez bir iz olarak kalmaya devam etti.
Düşünüyorum da, o zaman; o parkta, sevinçle karınlarını doyurup Osman Başkan’a “Teşekküy edeyiz.” diyen o çocuklar şu anda yirmili yaşlarında.
Ne kadar da geleceğe yönelik harikulâde bir düşünce…
Bir kez daha anlaşılıyordu ki; başarı, hiçbir zaman tesadüf değildir ve olamaz.
…Ve eminim ki; Beyoğlu belediye başkanlığının temelinde de, Osman başkan bu “bu tohumdan” saçmıştı.
Ve yine inanıyorum ki; Türkoğlu Belediye Başkanlığı’nda, halkın nezdinde büyük farkındalıklar oluşturan sayın Osman Okumuş; Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı olması durumunda, başta depremzedeler olmak üzere birçok “mağdura” büyük umut olacaktır.
Ramazan AYDIN – Kahramanmaraş (28.12.2023)
2014 yılında Kahramanmaraş’ın ilk büyükşehir belediye başkan adayı olarak ismi açıklandıktan sonra Ankara’dan dönüşünde Kılavuzlu Köprüsü girişinde, kalabalık ve büyük bir coşkuyla karşılanmıştı.
Halk o zaman büyük bir teveccüh göstermişti. O da bu teveccühü boşa çıkarmamaya azami gayret göstererek büyük bir destekle Kahramanmaraş’ın ilk büyükşehir belediye başkanı seçildi.
Heyecanla, planladığı projelerini bir bir uygulamaya koydu.
Kıbrıs Meydanı’na acil ihtiyaç haline gelen bir üst geçit yapmakla meydandaki yaya trafiğine bir düzen getirilmesini sağladı.
Ana caddelerde kavşak düzenlemelerinden sonra şehri alt geçit ve köprülü kavşaklarla tanıştırdı.
Trafiğin sürekli tıkandığı Ulucami- Kale önü alt geçidi ile buranın hem alt yapısını sağlamlaştırdı hem de trafiği rahatlattı.
Ardından, şehrin ortasında, trafiğin, kördüğüm halini aldığı başka bir noktaya el attı. Karamanlı Kavşağı’nı çok kısa bir sürede yaparak hizmete açtı.
Bundan iki ay gibi kısa bir süre sonra Abdulhamit Han Kavşağı’nı yapmaya başladı. Burayı da bir bayram arefesinde, büyükşehre yakışır bir biçimde halkın hizmetine sundu.
Projeleri hep imara ve ihyaya yönelikti. ‘Yıkmaya’ değildi.
Başka bir projesi de vardı. Kuzey Çevre Yolu’nu açtığı için çok eleştirildi. Ufku dar olan bazı kişiler, “Dağ başında kimin işine yarayacak bu yol? Merkezde olsaydı hiç olmazsa vatandaşın gayrimenkulü değerlenir. Belediyenin parasını toprağa gömüyor.” şeklinde acımasızca tepki gösterdiler. Ama o, arkasına bakmadan açtı Kuzey Çevre Yolu’nu. Bundan dolayı o zaman Erkoç’u yerden yere vuranlar, herkesten önce o yolun etrafını parsellemeye koyuldular.
Hele hele asrın felaketi olan 6 Şubat depreminden sonra; imarın, alt yapının, alt geçitlerin, Kuzey Çevre Yolu’nun ne kadar isabetli kararlar olduğu daha net anlaşıldı.
Tam gaz hızla yoluna devam ederken ve ikinci dönem için de kendisine görev verilmesi beklenirken, ne yazık ki, partisi tarafından tekrar aday yapılmadı.
2019’da sayın Hayrettin Güngör’ün, başkanlığa gelmesiyle, aslında sayın M. Fatih Erkoç daha da aranan başkan oldu. Gerçek anlamda; gelen, gideni aratmıştı.
Erkoç yeniden aday adayı. Şansı yüksektir bence. Çünkü, arkasında halkın büyük bir desteği olduğu her kesimden hissediliyor. Bu şansı arttıran bir faktör de, mevcut başkan sayın Güngör’dür.
Aday olup kazanması durumunda, depremzedelerin konut sorununun daha kısa sürede çözüme kavuşacağına inanıyorum.
Yeter ki, partisinin ‘yetkili organları’ da, vatandaşın, kendisine olan bu desteği görebilsin.
Ramazan AYDIN – Kahramanmaraş (29.11.2023)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.