Ünal, “AK Parti’nin 19 yıllık iktidarını özeti güven ve istikrardır”

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkan Yardımcısı Tanıtım ve Medya Başkanı Mahir Ünal, TRT Haber’de Aysun Torun’un canlı yayın konuğu oldu. Ünal,  “AK Parti'nin 19 yıllık iktidarını özeti güven ve istikrardır” dedi.

Konuşasına AK Parti büyük kongresi hakkında bilgi vererek başlayan Mahir Ünal, “Kaçınılmaz olarak her kongre aslında bir değişimdir. Yani siyasi partilerin kendilerini yenilediği bayrak değişiminin olduğu süreçlerdir. Ama AK Parti'nin kongrelerinde şu şekilde görmek gerekir. Dünya siyaset tarihinde 20 yaşında ve bunun 19 yıllını iktidarda geçirmiş. AK Parti'nin 19 yıllık iktidarını özetleyecek iki kelime nedir diye soracak olsanız, güven ve istikrar deriz. Güven ve istikrar Türkiye için neden önemli bin 1960 ile 2002 arasında 42 yılda Türkiye'de 39 tane hükümet değişmiş. Yani Türkiye'nin 42 yıllık bir istikrarsızlık döneminden sonra, merhum Turgut Özal ve Anavatan Partisi dönemini eğer saymazsak 39 tane hükümet 42 yıl. Bu tabii bize koalisyonların, darbelerin, muhtıraların, Türkiye'de geçmişte nasıl bir güvensizlik ve istikrarsızlık oluşturduğunu da göstermesi açısından önemli. AK Parti 2002’de iktidara geldiği günden itibaren kendi hedeflerini koymuş ve 19 yıl içerisinde de her seçim beyannamesinde her kongrede açıkladığı hedeflerinin tamamına yakınını gerçekleştirmiş bir siyasi Parti. Şimdi böyle bir bekrauntla biz kongreye gidiyoruz. Yani AK Parti’nin 7. olağan büyük kongresinin arkasında 19 yıllık böyle büyük bir güven ve istikrar var” dedi.

“19 yıllık bütün bu mücadele aslında bir hazırlıktı, biz daha yeni başlıyoruz” diyen Mahir Ünal, konuşmasının devamında; “Biz AK Parti olarak görev değişikliklerine dediğim gibi bir ve bayrak yarışı olarak görüyoruz. Bizde makam ve mevkii değil görev ve sorumluluk var. Geçtiğimiz 19 yıla baktığınızda AK Parti'de il başkanının milletvekili olduğunu, milletvekilinin belediye başkanı olduğunu, yada baktığınızda belediye başkanının bakan olduğunu. Yani kişiler, liyakatlerine, ehliyetlerine göre değişiklik noktalarda hareket ederler. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde artık parlamenter sistemdeki gibi değil. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Cumhurbaşkanı kendi çalışma arkadaşlarında tasarruflarda bulunabiliyor. Geçmişte de bu değişiklikler de yaşandı. Bundan sonraki süreçte Sayın Cumhurbaşkanımız kendi çalışma arkadaşlarıyla ilgili hangi tasarruflarda bulunur bu tamamen onun takdiridir” ifadelerini kullandı.

Tüzük komisyonun kurulduğunu ve her kongrede olduğu gibi özel bir şarkının hazırlandığını söyleyen Ünal, “Tüzük komisyonu da kuruldu. Çünkü ihtiyaçlar sürekli değiştiği için ve değişimin bir gereği olarak, ön sorunların çözümünü hızla sağlayacak mekanizmalar oluşturmak adına her defasında tüzük güncellenir. Şu anda bir tüzük komisyonu var ve bu tüzük komisyonu bir çalışma yürütüyor. Birim başkanlıklarıyla ilgili veya yeni birimlerin, yeni birim başkanlıklarının oluşmasıyla ilgili çalışmalarını sanıyorum bugün yada Pazartesi günü tamamlayıp Genel Başkan'a sunacaklardır. Her kongrede olduğu gibi bu kongrenin de özel bir böyle şarkısı var özel bir teması var. Yeni bu kongrenin kendine has bir konsepti var. AK Parti kongrelerinin her birinin mutlaka bir teması ve mesajı vardır. Bunları da inşallah Çarşamba günü kamuoyuyla paylaşacağız” dedi.

KONGREYE HDP DAVET EDİLMEDİ 

HDP hariç 11 partiye davetiye gönderildiğini söyleyen Ünal, kapatma davasıyla ilgili yöneltilen soru hakkında şunları söyledi: “HDP hariç 11 partiye davet gönderildi. Kapatma davasının cevabını siyasetin vereceği bir cevap değil yargının vereceği bir cevap.  Burada ısrarla meseleyi siyasal bir zemine yani Anayasa Mahkemesinde açılan kapatma davasını ısrarla siyasi bir zemine getirmek ve bunu siyasetin müdahalesi gibi göstermek isteyen bir dil ve üslup var. Şimdi yapılan kamuoyu araştırmalarında yüzde 66 ila yüzde 74 arasında HDP kapatılsın mı diye sorulduğunda; ‘HDP evet kapatılsın’ diyen bir oran var. Şimdi siyasetin bunu gündeme getirmesi yani kamuoyunun gündeminde olan ve kamuoyunda büyük rahatsızlık oluşturan ve işte geçtiğimiz günlerde Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın bile ‘HDP terör örgütüyle arasına mesafe koymalıdır’ deme noktasına kadar gittiğimiz. Açık bir şekilde terör ve terör örgütleriyle ilişkili olan hiçbir siyasi harekete dünyanın hiçbir yerinde hiçbir tolerans gösterilmez. En son bu konuda biliyorsunuz bunu Batasuna kararı var ki, bunun en önemli özelliği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin onaylamasıdır. Bırakın terörü terör örgütüne dönük bir sempati imasına bile gelişmiş demokrasilerde tahammül yokken toplumda oluşan bu rahatsızlığı siyasetçinin gündeme getirmesi başka bir şeydir, burada ortaya çıkan hukuk dışılığı, burada ortaya çıkan Anayasa'ya aykırı durumu, Yargıtay Başsavcısının Anayasa Mahkemesinde dava açması başka bir şeydir. Dolayısıyla HDP kapatılacak mı kapatılmayacak mı? HDP'nin kapatılıp kapatılmayacağının cevabını siyaset değil, yargı verecek. Burada siyaset doğası gereği toplumda oluşan bu tepkiyi tabii ki dile getirir. Kimse kalkıp da bunun üzerinden bir demokrasi tartışması gerçekleştirmesin. Çünkü burada mesela geçen gün milletvekilliği düşürülen bir HDP milletvekilliği engelle ilgili de aynı tartışmayı aştılar. Yani anayasanın 84 maddesi bu konuda son derece açık. Dolayısıyla anayasanın 84 maddesinin bu konudaki kararı bağımsız yargının vermiş olduğu kesinleşmiş hükmümün Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunmasıdır. Yine aynı şekilde Anayasa Mahkemesi'nin Gergerlioğlu ile ilgili verdiği karar da ortada. Yani bireysel başvuru hakkını kullanmış ve tedbir kararı istemiş ama Anayasa Mahkemesi bunu reddetmiş. Şimdi Gergerlioğlu ile ilgili hem HDP'yle ilgili yargıyla siyaseti bir dezenformasyon üzerinden sanki siyasetin yargıya talimatıyla bu işler oluyormuş gibi yine benzer bir itibarsızlaştırma bunu CHP'de çok sıkça yapıyor. Özellikle CHP FETÖ davaları başladıktan sonra Türk yargısındaki hakimlere savcılara dönük ciddi anlamda sarayın hakimi, sarayın savcısı, sarayın yargısı gibi itibarsızlaştırıcı ifadeler kullandılar.  Bu ülkenin hakimi de, savcısı da, Anayasa Mahkemesi’de, Yargıtay'da Türk Milleti adına karar verir. Anayasanın gereğini yerine getirir. Dolayısıyla hukuk çerçevesinde hareket eder. Kimse geçmişte olduğu gibi geçmişte biz bunun çok örneklerini gördük. Geçmişte yargının brifingler aldığını gördük. 2002 öncesi geçmişte yargının içerisinde nelerin oluştuğunu gördük. En son hatırlayın 2014 yılında HSYK'nın FETÖ tarafından ele geçirilmesi ihtimali ortaya çıktığında. Bu ülkede sağcısıyla solcusuyla değişik görüşlerden yargı mensupları bir araya geldiler yargıda birlik hareketini oluşturdular. Yani evet Türkiye'de yargının bir siyasi görüşe ait olduğunu söylemek her şeyden önce yargıya karşı çok ciddi bir bühtandır.”

“MERVE KAVAKÇI BENZETMESİNİ KABUL ETMİYORUZ”

Merve Kavakçı benzetmesini kabul etmediklerini kaydeden Ünal, “Merve Kavakçı benzetmesini asla kabul etmiyoruz. Çünkü Merve Kavakçı'nın herhangi bir terör örgütüyle ilgisi yoktu. Bir terör örgütünü övmemişti. Merve Kavakçı'nın sadece başörtüsünden dolayı maruz kaldığı yani temel insani bir hakkı ihlal edilmişti.  Merve Kavakçı hanımefendinin yaşadığı tamamen temel insan hakları ihlalinden ibaret bir durumdu. Ve o gün Merve Kavakçı'nın yaşadığı o insan hakları ihlaliyle ilgili o gün kimlerin neler yazdığına bakın. O insan hakları ihlallerinin normal olduğunu o insan hakları ihlalinin yasal olduğunu hukuki olduğunu savunanlar ki onlardan bir tanesi de bugün CHP Milletvekili olan Enis Berberoğlu. Enis Berberoğlu'nun 4 Haziran 1999’da yanlış hatırlamıyorsam kaleme aldığı yazıya bir baksınlar. Orada başörtüsü gibi temel bir insan hakkı olan inanç özgürlüğü ile ilişkin nasıl bir yazı yazdığına 4 Haziran’da baksınlar. O gün temel bir insan hakkını savunan Enis Berberoğlu bugün kim ne yazıyor. Bugün CHP ne söylüyor. Dün devletin kuralları vardır diyen CHP'nin bugün anayasaya aykırı olmasına rağmen terörü ve terör örgütünü övmenin, terörü ve terör örgütüne iltisaklı olmanın sanki bir demokrasi mücadelesi gibi bu nasıl savunduklarına baktıklarında görülür. Ben burada çok net bir şey söyleyeyim. Her şey milletin gözü önünde cereyan ediyor. Sosyal medyada bir kısım troller, işte geçtiğimiz günlerde de kimlerin trollük yaptığına dair bir haber vardı maalesef. Sosyal medyada bir takım trollerin yazıp çizmesiyle bu ülkenin derin irfanını bu milletin derin anlayışı ve her seçimde ortaya koyduğu tercihi teveccüh değişmeyecek” dedi.

Millet ittifakı hakkında açıklama yapan Ünal, konuşmasına şöyle devam etti: “Millet ittifakı Meral hanımında ifade ettiği gibi millete ittifakı ilginç bir bileşen haline geldi. Meral Akşener diyor ki, ‘Sayın Ekrem İmamoğlu böyle söyledi, Pervin Buldan da böyle söyledi, Yavuz Ağıralioğlu da şöyle söyledi.  Ben de hepsini büyük bir hoşgörüyle izledim’ diyor. Anladığım kadarıyla kendi içlerinde yaşanan bütün bu kırılmalar ve kendi içlerinde yaşanan bütün bu kendi yaslandıkları sosyolojik tabana aykırı bu durumu Meral hanım hoşgörüyle izlediğini söyledi. Benim ısrarla bu konuda söylediğim bir şey var. CHP ve HDP'yi ayrı bir yerde eğer görüyoruz. Çünkü yaslandıkları taban itibariyle CHP'nin de yönetimi itibariyle Çünkü CHP'nin 2010’dan sonra ortaya koyduğu siyaset ne Deniz Baykal'ın CHP’si, ne Bülent Ecevit'in CHP'siyle uzaktan yakından ilgili değil. Ama Saadet partisinin ve İYİ Parti'nin yaslandığı tabanın, yaslandığı sosyolojinin seçmen tabanının bu durumu gördüğünü ve bu duruma tepki verdiğini biliyoruz.”

“TBMM’NİN ASLİ YASAMADIR”

Konuşmasının sonunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılışdaroğlu’nun açıklamalarını eleştiren Ünal, “Şimdi bu biliyorsunuz 2012’de AK Parti yine bir teklif getirmişti. Şimdi yeniden bunlar siyasetin de gündeminde. Kaçınılmaz olarak şimdi de yasalar, hukuk da dinamik bir süreçtir. Yani hukuk yaşayan bir organizmadır. Neden, değişen ihtiyaçları karşılamak için toplumsal dinamiklerin ortaya koyduğu yeni talepleri ve ihtiyaçları karşılamak için hukukunun kaçınılmaz olarak kendisini yenilemesi gerekir. Bugün siyasi partiler kanunuyla ilgili seçim kanunuyla ilgili ortaya çıkan yeni değişimlerin bir sonucu olarak bu tür komisyonlar oluşuyor, tartışılıyor, bunlar konuşuluyor. Burada ast olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin vereceği karardır. Geçtiğimiz günlerde Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleriyle ilgili çok aşağılayıcı bir ifade kullandı. Ve milletvekillerine dedi ki, ‘El kaldırıp indirmekten başka işe yaramayan’ gibi bir ifade kullandı. Bakın burada tamda bu konu açılmışken şunu söylemek istiyorum. Bu el kaldırıp indirmek Türkiye Büyük Millet Meclisindeki en önemli eylemdir. Çünkü Türkiye büyük millet Meclisinin asli görevi yasamadır, yasa yapmaktır. Dolayısıyla bu elli millet iradesini temsil eder. Yani bu evet dediğinde ya da hayır dediğinde yasa yapılır ya da yasa değişir. Yani milyonlarca insanın hayatına dokunan yasaları, anayasayı bu milletin temsilcisi olan milletvekilinin bu el kaldırıp indirmesi gerçekleştirir. O yüzden bu el kaldırıp indirmeyi hafife almak öncelikli olarak milletin iradesini ve milletin temsiline hafife almaktır. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaslandığı yer egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesidir. O yüzden bütün bunlar tartışılır, konuşulur,  seçim kanunu siyasi partiler kanunu diğer yasalar. Ama bu nerede yasalaşırsa bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalaşır” dedi.