MARAŞ NASIL? TOPARLANDI MI? DİYE SORUYORLAR

Asrın Felaketi üzerinden yaklaşık bir buçuk sene geçti. Binalarının/evlerinin yaklaşık üçte birinin yıkıldığı, insanlarından binlercesinin bir anda Allah’ın rahmetine kavuştuğu, on binlerce kişinin en yakınlarının yasını tutmaya devam ettiği, binlerce hanenin cenaze evi olduğu, neredeyse yaşama dair hatıraların buharlaştığı şehir Kahramanmaraş için; “Nasıl?”, “Toparlandı mı?”, “Hayat normale döndü mü?”, “Yaralarını sardı mı?”, “Ticaret canlanmaya başladı mı?” diye soruyorlar. Yarayı sarsan dahi, gidenleri nasıl getireceksiniz ki hayat normale dönsün? Öyle kolay mı en derin yaraları sarmak? Öyle kolay mı sevdiklerini bu kısacık zaman zarfında unutuvermek? Öyle kolay mı, bir felaketle aile fertlerinin hepsini birden kaybetmenin hüznüne dayanabilmek, acısına katlanabilmek? Öyle mümkün mü, “Evet atlattık, iyiyiz, toparlandık, yaralarımızı sardık.” diyebilmek? İnsanlarının; yaralarını eliyle bastırıp hayatta kalmaya devam ettiği Kahramanmaraş’ta eski hayatlara dair bir şey kalmadı. A’dan Z’ye ne değişmedi ki? Dünyalarını değiştirenlerin yanı sıra;  birçoğunun yaşam alanı da değişti. Bu değişen yaşam alanlarının büyük bir kısmını, ne yazık ki, hala; kışın donduran, yazın yakan konteyner denilen “metal evler” tutmakta. Hala birçok kişi ‘Devlet ev yapacak.’ ümidi ve hayaliyle bu metal evlerde hayat sürdürmeye devam ediyor. Bin bir zorluk ve eziyetle…. Kimi, yedi sülalesinin yurdu olan bu şehrin dışına çıktı, kimi de (depremle birlikte merhamet ve vicdanı da yok olan ev sahiplerinin de marifetiyle!) yakınlarıyla, aile büyükleriyle birleştirmek zorunda kaldı yuvasını, yaşam alanını. Şehir harap, şehir virane, şehirde yaşamak çile. İkamet edenler ve etmek zorunda kalanlarda kalpler kırık. İnsanlar çaresiz. “Bir yıl içerisinde konutlar yapılacak, bütün depremzedeler evlerine kavuşacak, hiç kimse dışarıda, aç ve açıkta bırakılmayacak, devlet bütün imkânlarını seferber edecek, devlet her zamana vatandaşının yanında olacak, vs.” nutukları hala havada. Çünkü hala ağır hasarlı binaların bile bir kısmı hayalet gibi yerinde duruyor, mahkemelik olduğundan da olabilir, yıkılmayı beklemekte. Orta hasarlıların bir kısmı hala, tasarım projesini beklemeye mahkûm edildiğinden, “Yapılacak mı?”, “Yıkılacak mı?” bilinmezliğiyle bulunduğu yerden “etrafını seyretmekte.” Bu tür binaların hak sahipleri bir muammanın içerisinde, arayışta. “Rezerv alanlar”, “uygun olmayan alanlar”, “yerinde dönüşüm” vs. karar vericilerin gündeminde düşmüyor. Vatandaş ise, mağduriyetinin ne kadar daha süreceğini ve hala nasıl ve hangi şartlarla “hak sahibi” olacağını tam olarak bilmiyor. Kafalar karışık deprem diyarında. Malatya mı öyle değil? Adıyaman’da mı kalpler kırık değil? Hatay mı unuttu? Asla…